3 Kuruşun Hesabını Yapacak Adam Değilim

15:33 0 Comments

Babamı talihsiz bir kazayla kaybettikten sonra, hayatım keskin bir viraja girip yeni bir düzlüğe çıkmıştı. Babamı hiç tanımadım, bilinçli olduğum zamanların tamamında üvey babam yanımdaydı. Peder aşağı, peder yukarı anlaşırdık aramızda. Hayvan oğlu hayvanın tekiydi benim bu peder; annemin ezik karakteri sağ olsun kendi evime giremediğim vakitler oldu, öğrenci yurtlarında kaldım, 'senden bi' sikim olmaz' yakıştırmasıyla yatıp kalktım. Hani demiştim ya babamın ölümüyle hayatım yeni bir düzlüğe girdi diye, bütün bu olanlar da o düzlükte cereyan eden olaylardı. Şimdi diyeceksiniz ki: "Aga sen bunları bize niye anlatıyosun?" 'Hayvan herifin tekiydim fakat bütün bunların da bir sebebi vardı'yı uyandırmaya anlatıyorum.

16 yaşıma bastığım senenin yaz tatiliydi. Lise ikiyi bitirmiştim. O zamanlar babaannemlerin evinde kalıyordum. Aile durumum malum-- babaannem de benimle ilgili bütün arkadaşlarımın ebeveynlerinin düşündüğü şeylerle aşağı yukarı aynı şeyleri düşünüyordu; bütün bu talihsizlikleri yaşamasa çok güzel yerlere gelebilecek, aklı başında fakat dikiş tutturamadığından işi gücü haytalık olan ve kendini gerçekleştirmesi için bir ikinci şansı hakkeden genç bir adamdım onun gözünde. Bendenizin kitap masraflarını yetiştirmek, arkadaşlarımın yanında mahcup olmayayım diye güzelce düzüp yollamak adına dişinden tırnağından biriktirdiği üç kuruşu bana verir ve arkamdan okur üflerdi. Pederle de uzunca süredir denk gelmediğimizden iyice babaannemin cebine bakar olmuştum.

Tarihini tam hatırlamadığım bir akşam üstüydü, evde tek başıma acayip darlandım. Serkan'a bir telefon çaktım, iki hoşbeşin ardından "Alsancakta'yım kardeş," dedi, "atla gel takılalım azıcık." Durur muyum hiç, sikecek olsalar atmaya kurmuştum kendimi evden zaten. "Tamam," dedim "geliyorum lan." Gittim sokuldum babaannemin yanına, gözlerde hafif bir bıkkınlıkla dedim ki "Babaanne, bana biraz para versene, üst baş bişeyler alacağım kendime." Altını yokladıysa da yalvar yakar 200 kağıt kopardım kadından. Alnından öpüp attım kendimi dışarı. Böyle babaanneye can kurban be.

Buluştuk Sevinç'in önünde Serkan'ımla, dedik paramız da var, oturup güzelce ıslatalım. Yalan olmasın, Patron mu, Popcorn mu artık her neresi bizi 16 yaşımızla, çappo üstümüz başımızla kabul ettiyse oturduk bir mekana, başladık inceden demlenmeye. 30 lira Chivas'a orada bi' güzel bayıldım. Üzerine iki üç bira daha devirdik, tam muhabbet harlandı derken Serkan tuttu kolumdan, "Kardeş ben kaçayım artık şeyolmasın sonra," dedi. İşi mi ne varmış. Yavşağın oğlu o arada vakit geçirmeye beni çağırmış. Neyse, dedim, büyüklük bende kalsın. Vedalaştık, defoldu gitti nereye gittiyse.

Pasaport'a geri döndüm. Döndüm dönmesine de, denk duracak durumda değilim ki anasını satayım. Gecenin pek de bi' olayını görmemişim henüz, bari, dedim, evden çıktığıma değsin; derken Ersan'ı düşündüm. Gelir miydi acaba? Çok düşünmeden aradım, ikinci çalışında açtı, dedi "Buyur birader, niye aradın?", dedim "Birader Alsancak Sahil'deyim, atla gel gözünü seveyim iliğim sikildi sıkıntıdan." Sağ olsun yirmi dakikaya geleceğini söyledi. O aralık ben de bir sigara yaktım.

Ersan'ım nihayet yanıma geldi. Tokalaştık- sarılacağız derken elindeki siyah poşeti gördüm. Tekel bayii kokuyordu o poşet. Güzelinden de bi' çınladı içindeki şişeler. "Vayyyyyyyy," dedim, "Ersan'ıma bak hele be!" 'Hallederiz aslanım biz' babında gözlerini kapatıp kafasını hafifçe sağa yatırdı, sonra da kaşlarıyla 'çök şuraya' işareti yaptı. Sağ elimi sol göğsümün üzerine götürüp kafayı saygıda kusur etmeyeceğimin altını çizercesine eğdim ve gülümseyerek yerime oturdum. Vücut diliyle birbirimizi sikmeye yakındık ki torbadan şarabı çıkarttı ve ikimizi de kurtardı. Bir pet ona bir pet bana şeklinde şişeye giriştik.

Derken şarap da bitti. 16 yaşında adam olduğumdan mütevellit, üzerimden tam olarak atamadığım ergenliğin o pis libidosuyla erekte olduğumu hissettim. Emanet böbrek-bağırsak ne varsa hepsinden kanı deli gibi çekti kendine. Ayağa kalkayım da malafatı sağa yatırıp az biraz ehlilleştireyim dedim, yok, bana mısın demedi. Ceketi sağa çek, eşofmanı düzeltle uğraştığım o kısa aralıkta da aklıma -nedenini şimdi düşününce de çözemeyeceğim bir ivedilikle-  Alaşehirli Fadıl abim geldi. Hemşehrim olmasından ileri gelen sohbetimiz yanında beni sever gibi bir hali vardı. Haliyle durup düşündüm, 'ulan vaziyet buyken aklıma niye Fadıl abi geliyor benim?' Yine böyle bir akşamda onun taksisiyle eve dönerken bana karı kız ihtiyacım olursa beni bul ayarlarız dediğini hatırladım ve o an bazı şeyler anlam kazandı. Ersan'a baktım, 'ne var la' diyen bakışlarla bana geri baktı, "yürü," dedim, "karıya gidiyoruz."

Açıklamayı yürürken yaptım Ersan'a, çünkü kaybedecek vakit yoktu. Sikim patlayabilirdi. En azından o an olabilir gibi gelmişti bana. Velhasıl kelam, bütün mevzu bittiğinde biz de bir beş dakika yürümüştük ve Cami Durağı'na kadar gelmiştik ki, yanımızdan hızlanan taksiye gayrı ihtiyari bakıverdim. Ulan bir de ne göreyim, resmen hemşehrim Fadıl'ın taksisiydi bu. "Atla lan atla Ersan." dediğim gibi puştla beraber attım kendimi taksiye. "Kolay gelsin Fadıl *çat* abi." dedim. "Kapanmadı Yasin, sert çek." dedi. Allahsız gibi çektim kapıyı. Kapının kilidi inlediyse de Fadıl Abi'nin altındaki araba Fiat Albea olduğu için kendisi birtakım egolardan sıyrılmış bir adamdı. Onun da bana verdiği özgüvenle direkt mevzuya girdim. "Abi," dedim, "benim acil sikişmem lazım." Dikiz aynasından bana şöyle bir bakış attı, üç düğmesi açık gömleğinden taşan ak düşmüş kılları sahilin rüzgarıyla okullarının çıkış zili çalan çocuklar gibi sağa sola kaçışıyorlar ama kopup gidemiyorlardı. Direksiyonu sola kırarken saliselik olarak yola baktıktan sonra yine dikiz aynada bakışları bakışlarımla buluştu. "Kaç paran var?" dedi. "Abi valla 100 liram var" dedim. Cebimde 114 lira + 1 paket sigara olduğunu bir allah biliyordu, bir de ben biliyordum. Ersan'a baktım, bir tutam ergen sakalını kaşıyor ve hoşnutsuz bir şekilde dışarıyı izliyordu. O an kendi sikimin derdine düştüğümü düşünsün istemedim, yahu tamam kendi sikimin derdine düşmüştüm ama Ersan hayatta dokunmazdı karıya. İnsan ilkini Alaşehirli taksicinin çağırdığı orospuyla mı yaşamak isterdi?

İki telefon konuşmasının ardından Alsancak Stadyumu'na yanaştık ve birkaç dakika içeride bekledik. Sonra da Fadıl Abi arabadan çıkarttı bizi. Sağıma soluma bakıyorum, am namına bi'şey yok. Yalnız köşeden yaşlı ve çirkin bir kadın belirdi; üzerinde eskimiş çiçekli kıyafeti, kırlaşmış kısa saçları ve akordeon olmuş boğazıyla bize doğru yürüyordu. 'Bu karıya 100 lira domalmak durumunda kalmayız inşallah' diye içimden geçirdiğim vakit karı dibimize kadar gelmişti. Bi' taksiye yaslanmış, olaylardan bihabermiş gibi davranan Ersan'a baktı, bi bana baktı; bakışlarını benden ayırmadı ve"Sen mi sikicen" şeklinde bir soru yöneltti. Ersan'a baktım. 'Yürü' manasında kafasını eğdiğini görünce karıya -biraz da sesimi kalınlaştırarak- "Hee, ben sikicem" dedim. "Tamam." dedi, gitti köşeden Diyarbakırlı, balık etli, Deniz adında -yani en azından ben Deniz diye gördüm işimi- bir kız getirdi yanında. 1.76 boyunda, 72 kilo afet bi karıymış gibi geldi bana o an, Ersan beğenmemişti gerçi ama ölçüleri aşağı yukarı böyleydi, kaldı ki hesap kitap yapıldıktan sonra kıza vereceğim 50, çaçaya ve Fadıl Abi'ye 15'er lirayla 80 liraya sikişeceğin karıdan ne beklersin ki? Ersan yavşağının kafasındaki orospu imajı Pulp Fiction'daki rolüyle Uma Thurman'dı ama bu benim zerre umrumda değildi. Parayı hallettikten sonra Ersan'a dedim ki "Kardeşim, kusura bakma sikiyoruz ama istersen sen de sikebilirsin benim yerime." Gülümsedi, dedi "Yok abi estağfurullah, yapıştır geç." He benim Ersan'ıma. Lafı beni takside sikişirken görmek istemediğine getirdi ve bir süreliğine vedalaştık. Sahilde iki tek atıp beni bekleyeceğini söyledi. "Araşırız," dedim, "kalacak yerim yok, sizde kalırım." Taksiye bindim. Kalacak yerim bal gibi de vardı ama o yaşlarda orospu çocuğunun tekiydim gerçekten de.

Taksiye binince aklına gelmiş olacak ki, Fadıl Abi hemen uyardı beni."Yalnız karıyı sikemezsin, sakso çeker sana."

Ulan Fadıl Abi, şimdi mi söylenir amına koyim bu dedim içimden. Resmen ayar oldum o an, kafamdan aşağı beynimin aktığını hissettim. Oturdum Fadıl Abi'nin arkasına, orospu diğer cama kafayı dayamış, henüz iki adım yol almamştık ki ben dayanamayıp "Abi," dedim, "sikerim saksosunu, ver paramı bari çıkıp gideyim ya." Çaça bana göz ucuyla baktı, Fadıl Abi "Neyine yetmiyor oğlum sakso, otur adam gibi de ızdırabını dindirsin işte karı," diyor. Yeri göğü sikesim gelmişti o an, çok net hatırlıyorum.

Ben Fadıl Abi'nin arkasında oturuyordum, orospu da arabanın diğer köşesinde çaçanın arkasında oturuyordu. Araba biraz hızlanınca Deniz(?) yapıştırdı kafayı benim alete, pantolonun üzerinden iki alnına sürttü. Halimi anladığından çok da uzatmadı ve açtı fermuarı, indirdi donu. Zenciyi özgür bırakmıştı. Karşılığında para almasaydı öyle diller miydi bilmiyorum. Kafam ekmek doğranıp içilecek durumdaydı ama zevkten kuduruyordum. 'Mantarın kenarı' tabir ettiğim sik kafasının kenarlarını dilleyip sol eliyle taşaklarımı avuçluyordu. Yasladım kafayı arkaya, hafif de rüzgar esiyor, oldum mu hepten leyla? Araba kavise girdiği arada da hatunun kafası hafifçe ileri-geri yapınca ben iyice tribe girdim. "Kaltak! Kaltak!" nidalarıyla orospunun götünü tokatlıyorum, oyun hamuru gibi diğer elimle memelerini avuçluyorum falan. Alemin kralı olmaya en yakın hissettiğim anlardan biriydi o an. Pozisyonun efsununa öyle bir kapılmışım ki, Fadıl Abi 4. turu atmış bende tık yok. Bir aralık bana gevşekçe "Ulan Yasin sende de ne yarrak varmış he oheheah" diyip ağzına koyduğu Tekel 2000ini yakıyor. Orospu da o an uyanıp "Boşal ulan artık" diyip iki eliyle girişiyor bana. Ben tabii pert. Ağzına yüzüne patlıyorum Deniz'in. Hem de ne biçim.

Patlamışız patlamasına da, benim acayip içimde kalmış. Bir tur daha binmek isteyen çocuk gibiydim, yerimde duramıyordum. İki para hesabı yapıp Fadıl Abi'ye dedim ki"Fadıl Abi, Vakıfbank'a çek." Fadıl Abi bana bakıp ve "civarda Vakıfbank yok aslanım," dedi. "O zaman abi," dedim, "al 40 lira depoyu doldurayım."

Benzincide durduk. Orospu da, çaça da sigara yaktı birer sigara. Ben de yaktım arkalarından bi' tane. Karıyı nasıl yatırırım da sikerim derdindeyim. En azından billurları dilletirsem mutlu olacağım o an. Fadıl Abi geldi, hepimiz arabaya bindik. 5. turu atacağız Alsancakta. Kapıyı çektim, kapanmadı. Orospu kapının kapanmadığını görünce benden önce davranıp çekti, araba *çat* etti ama kapandı. Fadıl Abi geç gelen bir sigara yaktı, derken karı benim boynumdan tutup koltuğa yatırdı, kucağa yapıştı. Eteğini kaldırdı, pantolonumu sıyırıp yarağımı çıkarttı ve amcığına soktu.

İki dakikada boşaldım. Bok gibiydi. Taşakları da dilletemedim. Boşalınca bana bi' sıkıntı çöker genelde, o gece de genelde olduğu gibi o sıkıntı çöktü. Elim sigara aradı, Fadıl Abi "Sigara mı yakıcan lan" dedi, 'evet manasında başımı salladım. Arkasından sigara yakmayınca "Yok mu sigaran?" dedi. "Yok," dedim. Oysa yepyeni paket vardı yanımda. Uzattı bir sigara, "Eyvallah abi," dedim. "Abi ya, artık iniyim mi ben," dedim, "İn tabi oğlum," dedi. Sanki az önce arka koltukta *ıhm ıhm ıh ıh ağh* diye inleyen ben değilmişim gibi olağanca kuulluğumla "Eyvallah abi tekrar." diyip taksiden indim. Kapıyı da çarparak kapattım ki dönüp bir daha kapatmakla uğraşmayayım.

Ersan'ın yanına gittim. Bu arada bayağı demlenmişti. Çok uzatmadan eve gittik. Babasına çok masum bir yalan söyledi. Mülayim adamdı zaten Haldun amca. İki sohbet ettik ve evlerini açtıkları için müteşekkir olduğumu, onlar olmasaydı gece sıkıntı yaşayacağımı belirtip gidip yattım. Sabah kalan 10 lirayla da bir meşe ot alıp parkta onu tüttürdüm.



Utku Aktaş

Bu benim blogum!.

0 yorum: